30 Kasım 2011 Çarşamba

Yıllar sonra yazarken kendimi Allah'tan Kerem Dağlı var diyorum ve ekliyorum.

''Bazen modern dünya diyorum, dudaklarımdan boşluğa yayılan dumanlar arasında. Bizi biz yapan duyguyu yitirdiğimizden beri dünyanın yükünü çeken kütükler olduk.
Okuduğum bütün kitaplar şu anki yaşantının tam tersini anlatıyor ve hiçbir yazar hayatta değil. Ülkenin istikbali için büyük plânlar kuruyorum.

Çöp sepetim çabucak doluyor. Söz veriyorum kendi kendime ve hayaller kuruyorum Hayallerimizi ısınmak için yakmadığımız bir hayat umuyorum...


Başlarken hayata...

''...ailenin yüz karası idin. baban, bu çocuk adam olmaz diye mükafatlandırırdı seni. bu söze sevindiğin kadar hiçbir şeye sevinmezdin hayatta. çıplak araziler, cılız ağaçlar, çamur akan nehirler,ambargolar ,göçler  ve sarhoş kusmuğu sokakları olan bir ülken vardı. kapısını açacak şifreleri hiç kimse bulamazdı. hiç kimse el uzatamazdı bekaretine ülkenin. babanın cebinden çaldığın paraları kiraladığın bisikletlere yatırarak, uçsuz -bucaksız arazilerini yeniden fethe koyulurdun. güneş, hep pazartesileri doğardı ülkene.

yıllarca pazartesileri okula gitmedin. hocalarının eşine az rastlanır güzellikte dayaklarını yedin. sırf güneşin doğuşunu görmek uğruna mimlendin, sınıfta kaldın.bütünlemelerde hocaların, soracakları yeri önceden bildirerek çalışmanı buyurdular. inat ettin. çalışmadın. gözlerinin içine baka baka sustun. sinirden kalemlerini kırdı hocalar.susman kadar hiçbir şey koymadı onlara. bunu bilmek, şehvetle azdırdı seni. blöfünü göremedi hiç biri. ülkenin genişliğinden, ordularının gücünden, büyücülerden, çiyanlardan ve katillerinden bahsettin. üzerine fazla gelemediler. sınıfta bırakmakla seni bir felaketten kurtaracaklarını sandılar. şimdi ülkene rahatlıkla dönebilirdin. pazartesi güneşleri senindi artık. demokrasiyi yıkabilir, despotizmi inşa edebilirdin. bütün insanlara, tebaana, aile planlamasını imha ettirebilir, üçüncü dünya ülkelerini sevmelerini, örgütler kurmalarını, platonik aşklar yaşamalarını, tv. seyretmemelerini, gazete okumamalarını, intikamı ve ihtilali... kanunlaştırabilirdin. ülkene girdin ve kapıları alabildiğine sıkı kapadın. babanın homurdanmaları, sınıf geçen şımarık arkadaşların, adi roman kahramanları, kurtarıcılar, parasızlık,  annenin şefkati, yalanlar, sahtekarlık, çocuklar ve intiharlar hep kapının ardında kaldı. ülken, kimsenin veremediğini seriyordu ayakların altına...''


Sonra giderken


''...Kimse Anlamadı Beni…Sana kıyamıyorum diyor pencereme konan güvercin. Sen dur, ben gideceğim diyor. Beyazı hiç bu kadar kederli görmemiştim. Çünkü ben, hep, teksir kağıtlarına yazan biriyim. Sisli gecelerden sonra ilk defa ay görünüyor.Sevgili Yarim, ne gözlerim ne sözlerim sana anlatmıyor artık hiçbir şeyi, degil mi?Bana değiştiğimi söylüyor herkes. Sessiz ve buruk bir duruşum varmış, kaybolmuş gibiymişim.

Kaybolmadım ki…Hiç bulunmadım ki Ah dostum beni kimseler anlamasın isterken neden anlatayım ki hislerimi… Neden yeniden aynı anlamsız gevezeliklere bürüneyim ki. Üstelik geceler hala dün kadar siyah. Yıldızlarımı neden tüketeyim? Gidiyorum işte ötesi varmı...Hüznü bana yakıştırırdın sen. Merak etme Yarim, aynı güzellikte devam ediyor hayatım.Değişen tek şey var, artık gözlerim yaşarabiliyor. Akmasa da sık sık nemleniyor gözyaşım. Kurumuyor artık rüyalarım.Sana yazar mıyım bi daha, bilmiyorum. Yarim, durduğum yerde sanırım gizli bir göç yaşıyorum.Sılam yok, hiç olmadı.

Ben, kaybolmaya giderken hayatımda hep mehmet atlı pismano türküsü çalardı ve kitap okuma hürriyetim yoktu.Tüfeği omuz çukuruna yerleştir.Gez  göz  arpacık Nefes kontrolü, tetik boşluğu. Ateş! Tık!Mermi verin bana...

Ve geldin kaldığın yerden devam etmeye

''...Hayatımda köşeli bir parantez açıyorum. Yeryüzünde dışlanan bir toplum olmakla mağrurum. Hâlâ Viyana kapılarına dayanacağım endişesinde adamlar. Varsın öyle kalsın. hayatımın en huzurlu parantezi içerisinde ilerliyorum. Kapama vazifesi benden sonrakilerin. Kitap okuma hürriyetim elimde ve kullanmıyorum.
İmla kılavuzu bir türlü okunamamış, şiirden öteye bir adım yol alınamamıştır. şarkılar vasfını kaybetmiştir. yirmibeş yaşı dolduran hayatta, hiç bir kıza ilan-ı aşk yapılmamış, her insan gibi yaşanmamıştır. gece ve yağmur ve yalnızlık ve dahi çok susup az konuşmak, çok işletimli bilgisayar sistemlerine, protestodan dönen senetlere, ödenmeyen çeklere, entegrasyonlara, kâr hacimlerine, ful aksesuar son model otomobillere, yaz sıcağında gezip tozmalara, cafelerde el ele göz göze buluşmalara, gelip geçici aşklara bedel alınmamıştır. yaşamın taklidini yapmaktan öteye, yaşam nedir. ne değildir sorgulanmıştır. Allah’tan başka kimseye hesap verilmemesi umut olmuştur.

Ne Muaviye ile Ali arasında yaşananları - beşeri ihtiras kabilinden - anlayabiliyor ne de Cemel Vak'asını izah edebiliyorum.Temiz yakalı gömlekler giymeyeceğim artık. ağır başlı insan fotoğrafları çektirmekten bıktım. bütün serzenişler kapı dışarı. isteyenler, son zamanların adeti üzere, ülke bölücülüğü ile suçlayabilir veya bir türlü başarılı olamayan takımların tek sorumlusu olarak beni gösterebilir.

Artık hiç biri umurumda değil. şehrin karnına bastığım adımım üzerinde, çorabımdan çıkardığım sigarayı “üstad da içerdi” diye tüttüreceğim. çevreciler, ozon delikçileri, feministler, laiklik savunucuları işte ben, militanca karşınızdayım. yüreğimden başka hiçbir hazinem ve savunucum yok. anayasal dayanaklarınız, yürüyüşleriniz, konuşan ülkeniz ne varsa gelin ve yok edin kurallarınıza kargışlar yağdıran bu sakıncalıyı. yüreği olan bir adım öne! ilerleyelim beyler.Temiz elbiseler, kravat, mesai, iş dostlukları intihar etmeli kuru, sıska bir ağacın ölümlü gölgesi altında.Elbet bir gün hakkımı alacağım öğünsüz sıkıntılardan...
Karın olmadığı mevsime kış deseler de inanmam.

...ve yağmur yağıyorsa efkarıma , İstanbul burası HAYAL'in üstüne bir çizik atarsın HAYAT olur..''

[DüŞüNCeNi YAz.......MuTLaKa ]

State own opinion Everytime Everywhere In every shape for us for Yourself And the world