27 Eylül 2012 Perşembe

Sorulardan ve cevaplardan kurtulmak için...

"Cevabın soruyu incittiği yerden"

Erkek
(Her sahnede/Her haliyle)

Sen geldin. Benim eziyetim dokundu sana. Ama bağışla, senin sen olduğunu bilmiyordum. Ne zaman ki öfkemin üzerine indi yağmur. O zaman duruldum.

Sen saçlarını tararsın. Ben seni, puslu aynanın içinde bir resim, ağır ağır uçuşan perdenin üzerinde bir gölge olarak fark ederim. Masal keser dört bir yan. Seni yeşiller içinde bir cennet çiçeği velvelesinde ilk kez gördüğümde, sen o musun, diye sormam bile. Bilirim ki rengini gizlesen kokunu saklayamazsın, perdeni çeksen ışığını boğamazsın. Benim gördüğüm benim rüyamda kalır. Senden şüphelenmek yerine çimento yanığı göz bebeklerimden şüphelenmeyi yeğlerim. Fark ederim aynanın sırtındaki sırrı. Eksiğim gibi durduğunu. Güvercinlerin kanat sesleri inşaat işçilerinin yanık türkülerine karışırken fıtratın dilinde işlemeye başlarım. Bir yanımdan sakinleşir ama bambaşka bir yanımdan taşarım.

Bir başka aynada tanırım kendimi. Bundan böyle hoş-halim. Latifim. Gördüm ya seni görülmek de isterim. Yağmurun rengini ateşte seçerken ne yana gitsen sana dönerim. Çıkarırım alnımdaki kara bağı. Bahtımı ekmeğine bağlarım. Anlamsız varlığım anlam bulur. Başkalaşırım. Mademki elinin dokunduğu her şey, bir bardak çay, iki parça şeker olsa bile. Harikulâde bir şey.
Çamura saplanmış kara lastik pabucun bütün masallardaki kristallerden daha varlıklıdır. Ama yokuşun dik senin, yükün ne kadar ağır. Senin taşıdığın benim belimi büküyor. Sen ezilme, bel verme diye her şeyden vazgeçebilirim. Sarı bir sayfanın resmiyeti üzerinden kazınan vesikalık bir fotoğraf gibi bir anda kimliksiz kalabilir, ismim gibi cismimden de geçebilirim.

Kadın
(Sadece Bir Sahnede/Peçesini indirmesiyle)

Daha düne kadar yüzüm açıktı sana. Aramızda masumiyet ihlaline dair bir hece yoktu. Çünkü senin farkında olmadığım gibi benim farkımda olduğunun da farkında değildim. Ama şimdi bir bilmek halindeyim ki yüzüm, keskin inen bir satırın gürültüsünde, her şeyi karanlığa boğan bir perdenin düşüşü kadar ani ve kesin, senin yüzüne kapalı bundan böyle.
Çünkü beni fark ettiğin anda ve bunu benim de bildiğim anda ne senin senliğin ne de benim benliğim kalır. Geriye sadece içimizde taşıdığımız Âdem ve Havva ve aramızdaki ezel olasılığı kalır. Bu yüzden şimdi sadece yüzümü değil kalbimi de her an izleyen bir çift göze dair terbiyeyle, aramıza bir uçurum koyuyorum. Senden kaçıyor, kendimi senden gizliyorum.

Ama. Aşkın koşulanda değil kaçılanda, açılanda değil kapananda olduğunun da bilgisindeyim. Peçemi örterek açıyorum sana kapılarımı. Dahası ezeli bir bilginin ürpertisi yüzüme sinerken aramıza bir senlik ve benlik davası sokuyorum. Seni ben karşısında tanımlıyorum yani. Sana yer veriyor, baha biçiyorum. O dairede kendimi tamamlıyorum. Senden gizlenerek seni sen, beni ben yapıyorum. Böylece benim için taşıyabileceğin bütün anlamların farkında olduğumu da beyan ederek benim kadın senin erkek olduğumuzu yüzüme indirdiğim şu peçede aşikâr ediyorum. Bu halimle seni bir mümkün olarak gördüğümü itiraf ediyor, senle ben arasındaki bütün ihtimallere evet diyorum.

''Baran'; Fıtratın dili Nazan Bekiroğlu''

30 Kasım 2011 Çarşamba

Yıllar sonra yazarken kendimi Allah'tan Kerem Dağlı var diyorum ve ekliyorum.

''Bazen modern dünya diyorum, dudaklarımdan boşluğa yayılan dumanlar arasında. Bizi biz yapan duyguyu yitirdiğimizden beri dünyanın yükünü çeken kütükler olduk.
Okuduğum bütün kitaplar şu anki yaşantının tam tersini anlatıyor ve hiçbir yazar hayatta değil. Ülkenin istikbali için büyük plânlar kuruyorum.

Çöp sepetim çabucak doluyor. Söz veriyorum kendi kendime ve hayaller kuruyorum Hayallerimizi ısınmak için yakmadığımız bir hayat umuyorum...


Başlarken hayata...

''...ailenin yüz karası idin. baban, bu çocuk adam olmaz diye mükafatlandırırdı seni. bu söze sevindiğin kadar hiçbir şeye sevinmezdin hayatta. çıplak araziler, cılız ağaçlar, çamur akan nehirler,ambargolar ,göçler  ve sarhoş kusmuğu sokakları olan bir ülken vardı. kapısını açacak şifreleri hiç kimse bulamazdı. hiç kimse el uzatamazdı bekaretine ülkenin. babanın cebinden çaldığın paraları kiraladığın bisikletlere yatırarak, uçsuz -bucaksız arazilerini yeniden fethe koyulurdun. güneş, hep pazartesileri doğardı ülkene.

yıllarca pazartesileri okula gitmedin. hocalarının eşine az rastlanır güzellikte dayaklarını yedin. sırf güneşin doğuşunu görmek uğruna mimlendin, sınıfta kaldın.bütünlemelerde hocaların, soracakları yeri önceden bildirerek çalışmanı buyurdular. inat ettin. çalışmadın. gözlerinin içine baka baka sustun. sinirden kalemlerini kırdı hocalar.susman kadar hiçbir şey koymadı onlara. bunu bilmek, şehvetle azdırdı seni. blöfünü göremedi hiç biri. ülkenin genişliğinden, ordularının gücünden, büyücülerden, çiyanlardan ve katillerinden bahsettin. üzerine fazla gelemediler. sınıfta bırakmakla seni bir felaketten kurtaracaklarını sandılar. şimdi ülkene rahatlıkla dönebilirdin. pazartesi güneşleri senindi artık. demokrasiyi yıkabilir, despotizmi inşa edebilirdin. bütün insanlara, tebaana, aile planlamasını imha ettirebilir, üçüncü dünya ülkelerini sevmelerini, örgütler kurmalarını, platonik aşklar yaşamalarını, tv. seyretmemelerini, gazete okumamalarını, intikamı ve ihtilali... kanunlaştırabilirdin. ülkene girdin ve kapıları alabildiğine sıkı kapadın. babanın homurdanmaları, sınıf geçen şımarık arkadaşların, adi roman kahramanları, kurtarıcılar, parasızlık,  annenin şefkati, yalanlar, sahtekarlık, çocuklar ve intiharlar hep kapının ardında kaldı. ülken, kimsenin veremediğini seriyordu ayakların altına...''


Sonra giderken


''...Kimse Anlamadı Beni…Sana kıyamıyorum diyor pencereme konan güvercin. Sen dur, ben gideceğim diyor. Beyazı hiç bu kadar kederli görmemiştim. Çünkü ben, hep, teksir kağıtlarına yazan biriyim. Sisli gecelerden sonra ilk defa ay görünüyor.Sevgili Yarim, ne gözlerim ne sözlerim sana anlatmıyor artık hiçbir şeyi, degil mi?Bana değiştiğimi söylüyor herkes. Sessiz ve buruk bir duruşum varmış, kaybolmuş gibiymişim.

Kaybolmadım ki…Hiç bulunmadım ki Ah dostum beni kimseler anlamasın isterken neden anlatayım ki hislerimi… Neden yeniden aynı anlamsız gevezeliklere bürüneyim ki. Üstelik geceler hala dün kadar siyah. Yıldızlarımı neden tüketeyim? Gidiyorum işte ötesi varmı...Hüznü bana yakıştırırdın sen. Merak etme Yarim, aynı güzellikte devam ediyor hayatım.Değişen tek şey var, artık gözlerim yaşarabiliyor. Akmasa da sık sık nemleniyor gözyaşım. Kurumuyor artık rüyalarım.Sana yazar mıyım bi daha, bilmiyorum. Yarim, durduğum yerde sanırım gizli bir göç yaşıyorum.Sılam yok, hiç olmadı.

Ben, kaybolmaya giderken hayatımda hep mehmet atlı pismano türküsü çalardı ve kitap okuma hürriyetim yoktu.Tüfeği omuz çukuruna yerleştir.Gez  göz  arpacık Nefes kontrolü, tetik boşluğu. Ateş! Tık!Mermi verin bana...

Ve geldin kaldığın yerden devam etmeye

''...Hayatımda köşeli bir parantez açıyorum. Yeryüzünde dışlanan bir toplum olmakla mağrurum. Hâlâ Viyana kapılarına dayanacağım endişesinde adamlar. Varsın öyle kalsın. hayatımın en huzurlu parantezi içerisinde ilerliyorum. Kapama vazifesi benden sonrakilerin. Kitap okuma hürriyetim elimde ve kullanmıyorum.
İmla kılavuzu bir türlü okunamamış, şiirden öteye bir adım yol alınamamıştır. şarkılar vasfını kaybetmiştir. yirmibeş yaşı dolduran hayatta, hiç bir kıza ilan-ı aşk yapılmamış, her insan gibi yaşanmamıştır. gece ve yağmur ve yalnızlık ve dahi çok susup az konuşmak, çok işletimli bilgisayar sistemlerine, protestodan dönen senetlere, ödenmeyen çeklere, entegrasyonlara, kâr hacimlerine, ful aksesuar son model otomobillere, yaz sıcağında gezip tozmalara, cafelerde el ele göz göze buluşmalara, gelip geçici aşklara bedel alınmamıştır. yaşamın taklidini yapmaktan öteye, yaşam nedir. ne değildir sorgulanmıştır. Allah’tan başka kimseye hesap verilmemesi umut olmuştur.

Ne Muaviye ile Ali arasında yaşananları - beşeri ihtiras kabilinden - anlayabiliyor ne de Cemel Vak'asını izah edebiliyorum.Temiz yakalı gömlekler giymeyeceğim artık. ağır başlı insan fotoğrafları çektirmekten bıktım. bütün serzenişler kapı dışarı. isteyenler, son zamanların adeti üzere, ülke bölücülüğü ile suçlayabilir veya bir türlü başarılı olamayan takımların tek sorumlusu olarak beni gösterebilir.

Artık hiç biri umurumda değil. şehrin karnına bastığım adımım üzerinde, çorabımdan çıkardığım sigarayı “üstad da içerdi” diye tüttüreceğim. çevreciler, ozon delikçileri, feministler, laiklik savunucuları işte ben, militanca karşınızdayım. yüreğimden başka hiçbir hazinem ve savunucum yok. anayasal dayanaklarınız, yürüyüşleriniz, konuşan ülkeniz ne varsa gelin ve yok edin kurallarınıza kargışlar yağdıran bu sakıncalıyı. yüreği olan bir adım öne! ilerleyelim beyler.Temiz elbiseler, kravat, mesai, iş dostlukları intihar etmeli kuru, sıska bir ağacın ölümlü gölgesi altında.Elbet bir gün hakkımı alacağım öğünsüz sıkıntılardan...
Karın olmadığı mevsime kış deseler de inanmam.

...ve yağmur yağıyorsa efkarıma , İstanbul burası HAYAL'in üstüne bir çizik atarsın HAYAT olur..''

9 Kasım 2009 Pazartesi

Düşersen yanarsın

[Gece aforizma. Dünyada olup biten her kötülükten sorumlu olmaktan bıktım. Reis Bey, herkes suçsuz ben suçlu(mu)yum ..]

Müdür bey...

365 gün 52 berbat hafta
yine o kirli dram satlerinin içindeyim
Vesveseler ve kargaşalardan geçiyorum evet yine ve yeniden aynı yerdeyiz mesai saatleri başlangıç ve bitiş izin günleri indirimler kampanyalar mağaza ziyaretleri denetimler tehditkar ve anlamsız mailler kurumsallaşma çabaları güç gösterileri yalanlar dolanlar entirikalar ihanetler birazcık dostluk bolca umut azıcık iyilik bolca yetki ve mevki eski arkdaşlıklar yeni düşmanlıklar sürekli bir didişme kasa açıkları envanter fazlalıkları tat paneller kişsel saçmalıklar aşar boyumu dalga ...kimsenin bi kimseden farkı yok çıkar en önde kalabalık bir dost listesi gereksizler tepelerinde tercihini yap seçeneklerinden seç geç köprüyü sınavın sonu malum incecik ip üzerine koca ayakları bindirmiş gidiyoruz allta büyük köpek balıkları üstteki azığı düşünür düşersen yanarsın

Ve evet bot battı ve ilk rıhtım sen .........

Tarih deği hayat bir tekerrür herşey aynı ve ben herşeyden bir o kadar aynılıkta nefret etmiyorum bilakis gün geçtikçe artıyor nefretim biliyorum istesemde değiştiremem bu koca çarkı ama artık onlarda biliyor sultan cem olmayacağımı çünki bir kez bastılar ayağıma ve gördüler herşey ortaya çıkınca ülkesine dönüp Beyazıt'a, kellesini sunacak Cem olmamı beklediler ....Ama ben savaşmayı seçtim...gidiyorum arkama bakmadan bıraktım hepsini olurunca ...uğraşmıyorum ve düşünmüyorum artık eskisi gibi...
koşuyorum sana ''!!

Tüm bunların içinde yansımalar ve sen birden o koskocaman siyah beyazlığın içinden beliren soğuk ellerimi ısıttığım ve hesapsız yürüdüğüm güzel sensin
sen herşeyde ve her yerde ta en derinlerde içimde bazen ben bile bulamıyorum seni unutuyorum orda olduğunu ...
sonra birden hatırlayınca gülümsüyorsun bana uzatıyorsun elini koşulsuz teslim ediyorum kendimi sana ve yürüyoruz eminönünden ortaköye kadar durmadan yorulmadan usanmadan gelecekten bahsediyoruz umutluca koşuyoruz hayallerimizin peşinden biliyoruz herşey uzakta yakınımızda değil ama umursamıyoruz ve koşuyoruz...

Ve herşey seninle güzelleşiyor.
anlamlaşıyor hayatım seninle...

Güzel ve umutlu günlere
...

21 Mart 2009 Cumartesi

sEvGiyE aDaNmIŞ bİr gÜN

bizim tek derimiz sevmekti
işin özünde bıraksalardı bizi bize elbet bulurduk bir orta yol ama olmadı olamadı
biri ordan bir şeyler fırlattı önümüze bir diğeri arkamızdan adı üstünde bir zamanlar dediğimiz yerlere çekmeye çalıştı bizi
oysa bizim tek derdimiz üsküdardan yine havanın kapalı olduğu bir günde vapura binip herkes içerdeyken dışarda oturmaktı
üst katta
boğazın tam ortasında
martıların ve istanbulun şahitliğnde göz göze gelmekti ordan el ele yürümekti beşiktaştan ortaköye bizim tek derdimiz yol boyu uzanan siyah beyazlığın içinde renkli bir şeyler aramaktı sonra bir köşede öylece oturup istanbulun gölgesinde geleceğe dair güzel anlar çizmekti o kapalı gri tonlamalı gök yüzünde......
ve en sonra kaçınılmaza yürümekti
yine üst katta bir vapur güvertesinde ....
usulca bir otobüs durağında ağır ve hüzünlü bir ayrılık.......
sonrası o duraktan bu durağa puslu camlardaki yansımalar
aklımızda günden kalan kareler......
yüreğimizde ayrılığın vermiş olduğu bir burukluk
ve
UMUT
bir dahaki hafta sonunun gelecek heycanı .

............

28 Şubat 2008 Perşembe

YaŞaMaK DeDiĞiN ......

yaşamak dediğin bir ince umuttur insan için herşeyin bittiği yerde varoluşuyla başlar herşeyin ötesnde tüm anlamların içindeddir yaşamak yeterki sen farkına var ve kıymetini iyi bil çünki sadece yaşamak başladıgında bitmeyecekmiş gibi gelir insana kendine has özgünlükleriyle kendi çelişkileriyle demişler ya yaşamak dediğin üç beş mutlu andan ibarettir yeterki farkına var ...

18 Kasım 2007 Pazar

ÖNcE AŞK SuYa DüŞtÜ.........

...........Suya aşk yazan adamlar gördüm. Suya aşk yazan kadınlar. Kitre dolu kaba narin parmaklarını daldırıp suya şiir okuyan kızlar. Topraktan renk devşirip, renkleri suya dokuyup daha sonra onu kâğıtlarda okuyorlardı.Önce “Aşk” suya düştü,Sonra da “Su” aşka yenik düştü...................

SENİ KENDİ YANLIZIĞIMDA ARARKEN Kİ ZAMANLARDA.....gittiğim her yerde yaptığım her işte bir eksiklik vardı kendi benliğimde olmaması gereken kişiler yapılmaması gereken davranıslar yaşanmaması gereken hayatlar dınledıgım en ufak bır yansımalar muzıgınde bıle aklıma duserdın her zaman senı hayal eder dururdum aklımda sen onumde beni terk-i hayata süren istanbul ki en büyük dostum ..bılırdım buralarda bır yerde oldugunu ama ulasamazdım caresızlıgı ogrendım cunkı baska carem yoktu olmadı baska secenegım caresızlık nedır bılmeyenlerle ugrasır olmustum savruldugum her kapı cıkmaz odalara yonelttı benı umudumu coktan kaybetmıs artık ne yapıcagımı sasırmıs bır haldeydım gezınır durur bos sokaklarda onumdekı secme hayatlara ımrenerek bakar omrumu bos mısralarda tamamlardım yapabıldıgım tek sey yansımalar altında istanbulu izlemekti ve neden sonra sen cıktın karsıma her sey bır kenara sen bır kenara o sadelık ve guzellıkle herseyden onemlısı bana olan askınla buyuledın benı ve o zaman anladımkı aslında ıkımızde aynı kuyulara dusmus aynı yollardan yan yana gecmısız sen bana hasret ben sana hasret...........................................kendı yanlızlıgımda senı aradıgım zamanlar gerıde kaldı .................sımdı senın yoklugunda kendımı arıyorum oyle bır deryadayımkı hersey dokunur oldu artık herseyını cok ozledım hemde fazlasıyla artık don gel ve kurtar benı bu acılardan ıcımde oyle buyuk sevda varkı bu ask degıl baska bır sey bendekı aşk Bir sufinin tanrı aşkıyla cinsler arasındaki aşkı veya bir militanın bayrağına duyduğu aşkı geçti .
Çağır beni, çağırda büyüsün içimde biriktirdiğim bütün yalnızlıklarım! Adım adım büyür yalnızlık, yürüdükçe devasallaşır kimsesizlik! Dur! Ne olur Sende gitme! Yalnızlığın üzerime yüklediği bu sessizlik artık beni boğuyor. Buradayım baksana karanlığın tam ortasında. N'olur artık gitme. Sana çok ihtiyacım var.
B E N İ M L E
Beni ben ettim, beni benimle, beni ben
Göğsüme koydum da, bir ben.
Beni ben ettim, beni benimle, beni ben
Gayrı komadım hiç arada,
Seni sen ettim, orada seninle, seni sen.
Huuu dedim, hep birlikte, sana, bana, ona.
O’nu da, huu ettim, benimle, seni, beni, benimle ben.
Necdet Ardic.
[ AŞKIMA ]

14 Ekim 2007 Pazar

İkİ nOktA aRaSıNdAkİ bOşLuKtA dÜşÜNeBiLMek....imKaNsIZmI[DIR]

[dÜnYaDan BiR ÖrnEk]



Sizce bu imkansızmı herseyın tek duzelestıgı yada sınırlandırıldıgı baska ınsanların dunyasında ıkı nokta [..] arası dusunmeye hakkımız yokmudur varsa neden dır bu cızgı uzerınde tek sıra dızılmeler anlamsız gelır bana sag bastan sayımlar her zaman farklı bakmalıyız kendımızı katmalıyız yapılan eyleme tıpkı beden hocasına ınat gıyımedıgmız beyaz famılalar gıbı......


[işten bir örnek]
garıptır nereye gıdersen gıt neye katılırsan katıl nelere katlanırsan katlan yada ne yaparsan yap kendını bırını gecsen otekıne takıldıgın cemberlerın ıcınde bulursun orda hersey bır kurala dayatılmıstır
-egıl -kalk
-yuru -dur
-yap -dusunme
-konusma -yargılama
-elestırme -yasaktır
vs. vs. vs. vs.

29 Mayıs 2007 Salı

ZaMaNı BüKeBiLdİĞiN TeK YeR....


Einstein‘in teorisi doğrulandı: Dünya, zaman ve uzayı büküyor...

ABD Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi (NASA) yetkilisi Erricos Pavlis, Albert Einstein‘ın 1918 yılında öne sürdüğü izafiyet teorisinde, Dünya gibi büyük cisimlerin kendi eksenleri etrafında dönerken zaman ve uzayı büktüklerini söylediğini hatırlattı ve bunun doğru olup olmadığını anlamak için ölçümler yaptıklarını açıkladı.Pavlis, "Şayet Dünya etrafındaki uzay-zamanı eğiyorsa, yakınlardaki uyduların yörüngesi değişmeliydi" dedi ve bu düşünceden hareketle LAGEOS1 ve LAGEOS2 adlı uyduların yörüngelerindeki sapmayı lazer ışını kullanarak ölçmeyi başardıklarını anlattı.Pavlis, ‘‘Her iki uydunun yörüngesinde de Dünya‘nın dönüş yönünde yılda iki metrelik sapma belirledik. Ölçümlerimiz, genel izafiyet teorisinden hareketle daha önce yapılan hesaplara yüzde 99 uydu" dedi.

25 Mayıs 2007 Cuma

HiÇ DiNLeDiNmİ........[porcelain]BurDa BIr KuRaL YaDa SiStEm BuLaMaSsIn SaDeCe KaNaTLAnMıŞ DüŞüNCElERiNiN KAnAt SeSi VArDıR...

[DüŞüNCeNi YAz.......MuTLaKa ]

State own opinion Everytime Everywhere In every shape for us for Yourself And the world